307.68K
Categories: pedagogypedagogy sociologysociology

Eğitim Sosyolojisi

1.

Eğitim Sosyolojisi

2.

• Küreselleşen dünyada bilgiye ulaşabilen,bilgiler
arasında uygun seçim yapabilen ,seçtiği bilgiyi
uygulayabilen ve kendisi bilgi üretebilen birey ve
uluslarla,bunu yeterince başaramayan birey ve
uluslar arasında ara açılmaktadır.
• Güç dengeleri bilgiyi elinde tutanlardan yana
değişmektedir.Bilgiyi üretemeyen ve erişemeyenler,
bunu yapabilenler karşısında zayıf ve korunmasız
kalmaktadırlar.Bilgiye erişmenin, bilgiyi
uygulayabilmenin yolu eğitimdir.

3.

• Bilginin sürekli üretildiği ve uygulandığı
günümüzde insanın eğitimi,yeni deyimle
geleceğe hazırlanması süreci yalnızca yeni
kuşağın değil her yaştaki insan için
geçerlidir.Öğrenmeyi ve eğitimi acilen ve
sürekli olarak bireylere götürmek
gerekmektedir.

4.


Eğitim açık sistem anlayışına göre çalışır. Sistem ortak amaçları gerçekleştirmek için
karşılıklı etkileşim içinde bulunan bir bütündür. Açık sistem yaklaşımı, örgütsel
davranışın dış etkilerden soyut oluşabileceğini ifade eden ve gerçeklilik taşımayan
varsayıma karşıtlık içerir (Hoy ve Miskel, 2001, s.18). Kısaca, kurumsal düzeneğin ve
sistematik işleyişin çevreyle etkileşim içinde olduğunu savunur. Açık sistem ise; belli
amaçları olan, amaçlarına uygun girdileri seçen, girdileri işleyen ve tekrar çevreye
çıktı olarak veren türde bir işleyişe sahip olan sistemdir (Daft, 2003,s.52).
Toplumsal açık bir sistem olarak her eğitim kurumunun amaçları vardır. Öğrenci,
öğretmen, öğretim programı, eğitsel araç gereç ve teknoloji gibi öğeler bu sistemin
temel girdileridir. Öğretim yöntem ve teknikleri ve öğrenme öğretme durumları ise
girdilerin işleneceği süreçlerdir. Süreçte öğretmenler; program amaçlarını, öğretim
içeriğini, öğretim yöntem ve tekniklerini ve teknolojiyi işe koşarak belli bir çevrede
öğrencilerde istendik davranış değişikliği meydana getirir. Toplumsal açık bir sistem
olarak eğitimin çıktısı öğrencilerin sistemin amaçları doğrultusunda kazandığı bilgi,
beceri ve tutumlardır. Sistem sürekli çevre ile etkileşim içindedir.

5.

• Çevreden etkilenir ve çevresini etkiler. Eğitimin açık sistem yaklaşımına
göre çalışan bir toplumsal kurum olması, eğitimin sosyolojik olarak
irdelenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu açıdan sosyoloji, alan
yazında güncel karşılığı ile toplumbilim, insan topluluklarının güncel
yaşamlarını ve ilişkilerini inceleyen, araştıran bir bilim alanıdır. Eğitim
sosyolojisi ise, sosyoloji biliminin bir uzmanlık alanı olarak eğitim ile
ekonomi, siyaset, din ve aile gibi toplumun diğer kurumsal yapıları
arasındaki işlevsel ilişkileri inceler.
• Bu bağlamda, toplumsallaşma süreci, eğitimin toplumsal işlevleri, eğitimde
fırsat eşitliği, toplumsal tabakalaşma ve eğitim ilişkisi, toplumsal
hareketlilik ve eğitim ilişkisi, toplumsal değişme ve eğitim ilişkisi, toplumsal
bir sistem olarak okul ve sınıf, öğretmenlik mesleğinin toplumsal statüsü ve
rolleri eğitim sosyolojisinin temel konu alanlarıdır.

6.

Eğitim, sosyal bir yapı içinde olur.
Eğitimde bireysel öğrenme kadar sosyal hayat da
önemlidir.
Toplum da insanları eğitir. Eğitim hayat boyu devam
eden bir süreçtir.
Birçok sosyal kurum eğitimi etkiler.
Eğitim reformlarını ekonomik ve politik faktörler
etkiler.
Eğitim insanlara demokratik değerleri ve becerileri
kazandırmalıdır.

7.

Tanımlar
• İnsan davranışlarında, önceden belirlenmiş amaçlara göre
belirli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizisi olarak
tanımlanır.
• Eğitim, bir bütün olarak düşünüldüğünde insanı yetiştirme
sürecidir. Bireyin fiziksel veya içsel etkinlikler sonucu güç
oluşturabilmesi ya da davranış değişikliği gösterebilmesi için
planlı, örgün ve yaygın eğitim alması gerekir. Tüm bunların
gerçekleşebilmesinde en önemli faktör, her ülkenin kendi
ekonomik-toplumsal yapısı çerçevesinde oluşturduğu eğitim
sistemidir.
• Bireyin yaşadığı toplumda yeteneğini, tutumlarını ve olumlu
değerdeki diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçler
toplamıdır. Seçilmiş ve denetimli bir çevre gerektirir.

8.


Eğitim yetişkin kuşakların sosyal yaşama henüz hazır olmayan bireyleri
etkilemesidir. Eğitimin amacı çocukta bazı fiziksel, entelektüel ve ahlaki durumları
ortaya çıkarmak ve geliştirmektir. Çocuktan istenen bu durumlar hem bir bütün
olarak politik toplumun hem de belirli olarak yaşayacağı özel çevrenin
gereksinmesidir (Durkheim,1963, s.61).
Eğitim, zamana ve mekâna bağlı olarak sonsuz bir biçimde değişmektedir. Geçmişte
toplumlar, bireyi yalnızca toplum için ve toplumsal bir varlık olarak görürken;
modern ve demokratik toplumlar göreli olarak bağımsız bir birey yetiştirmeye
çalışmaktadır. Eğitimde de amaçlar bu değişmelere göre şekillenmektedir.
Okuryazarlık kavramının tarihsel olarak ortaya çıkışı ve gelişimi bunu
göstermektedir.

9.

AMAÇLAR VE EĞİTİM
Eğitim toplumun geleceğini biçimlendirme etkinliklerini içerdiğinden, eğitimin
amaçları toplumun tüm bireyleri için önemlidir. Gelecekte üstün nitelikli insan gücü
ve farklılıklara sahip demokratik bir toplumda gerekli bilgi, beceri ve tutumlara
sahip kültürel okuryazarlar olarak yaşamak ve mutlu olmak için tüm vatandaşlar
eğitime gereksinme duyar. Eğitim ile ilgili konulardaki tartışmalara katılan birey ve
grupların sayısı her geçen gün artmakta, bu durumda eğitimciler herkesin
eğitimden çok farklı beklentiler içinde olduğunu öğrenmektedir. Bu farklı
beklentileri bağdaştırmak, uzlaştırmak ve önceliklerinin belirlemek eğitimcileri
zorlayan kararlardandır (Schlechty, 2005, s.vi).
Sistemlerin tüm etkinliklerinin kaynağı amaçlarıdır. Eğitimin amaçları ancak okulda
yapılan eğitim öğretim etkinlikleri ile gerçekleşebilir. Okulda gerçekleştirilemeyen
etkinlikler varsayımdan öteye gidemez (Açıkalın, 1997, s.2). Dolayısıyla, eğitimin
amaçları açık ve net olarak tanımlanmalıdır. Amaçlar ne kadar açık, net, ölçülebilir
ise okulun bu amaçları gerçekleştirme düzeyi o kadar belirginleşir (Aydın, 1994,
s.43).

10.


Eğitim öncelikle sosyal, sonra politik, son olarak ise profesyonel etkinlikler
bütünüdür. Sosyaldir; çünkü eğitim sisteminin girdisi toplumdan gelir ve çıktısı
topluma gider. Politiktir; çünkü demokratik ülkelerde farklı baskı ve çıkar grupları
eğitim üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkilerde bulunurlar. Son olarak eğitim
profesyonel bir etkinliktir; çünkü eğitim sisteminde işlenen insandır. Bu nedenle
eğitimciler alanlarında uzman olmalı ve eğitim bilim uzmanları tarafından
desteklenmelidir(Bursalıoğlu, 1987, s.33).
Eğitimin sosyal ve politik bir etkinlik olması onun toplumun diğer kurumlarıyla (aile,
ekonomi, siyaset, hukuk, din gibi) sürekli bir etkileşim içinde olmasını gerektirir.
Demokratik toplumlarda bu etkileşim düzeyi artar. Etkileşim düzeyinin artmasına
bağlı olarak eğitimin kapsamı da genişler. Bu durum eğitimin amaçlarının
niceliğinde artışa yol açtığı gibi nitelik olarak farklılaşmalarına da yol açar.

11.


Eğitim sisteminin amaçlarından birisi de öğrencilere temel becerilerin kazandırılmasıdır. Temel
beceriler kısaca okuma, yazma ve matematik becerileri olarak ifade edilebilir. Eğitimin bu
amaçları gerçekleştirmeden diğer amaçlarını gerçekleştiremeyeceği açıktır. Bu amaçlar
eğitimde kurumsallaşmıştır. Ancak, eksik olan yalnızca kodları çözme becerileri değil öğrenme
isteği ve anlayarak öğrenme kapasitesini oluşturmaktır. Başka bir ifade ile matematik
sorularını çözmenin yanında bu becerilerin etkin bir biçimde bireyin yaşamında kullanılması
amaçlanmaktadır. Temel becerileri kazanmak için alıştırma ve disiplinli çalışma gerekir. Ancak,
bunlar problemlerle, projelerle ve öğrenciyi zorlayacak çalışmalar yoluyla toplumsal yaşamla
ilişkilendirilmediği sürece dekorasyon olarak kalmaya mahkûmdur (Gardner,1991, s.123).
Eğitim sürecinde ve eğitimin üretim birimleri olan okullarda toplumsal normlar
kurumsallaşmıştır. Eğitim tüm kültürler için temel bir amaç olmuştur. Kültürler çocuklarını
eğitmek için çok farklı yaklaşımlar geliştirmiştir. insanlık tarihinin büyük bir bölümünde çıraklık
en temel eğitimsel seçenek olmuştur. Okullar eğitimin uzmanlaşmış kurumları olarak
toplumlarda birçok farklı nedenlerden dolayı gelişmiştir. Bu gelişim çıraklık sisteminden
dönüşerek ortaya çıkmıştır. Bu nedenle okulları n oluşmasındaki süreç ve sınırlılıkları anlamak
okulları anlamak için önemlidir (Gardner, 1991, s.123).

12.


Sosyokültürel açıdan eğitim yetişkinler tarafından sosyal yaşam için hazır
olmayanları hazırlamaya yönelik bir süreçtir. Eğitimin amacı çocuğu gelecekteki
ortamına hazırlamak için fiziksel, entelektüel ve ahlaki açıdan geliştirmek ve onda
merak uyandırmaktır (Henry, 2000, s.61).
Kültür genel olarak paylaşılan değerler, inançlar ve kodlar olarak tanımlanabilir. Bu
kodlar tarihsel olarak yaşam için düzenlenmiştir. Kültür belirli bir grup insan
tarafından paylaşılan semboller bütünüdür. İnsanlar dünyada sürekli olarak sembol
üreten, çevresini sembollerle algılayan ve sembollere dayalı olarak hareket eden
belki de tek canlı türüdür. Ayrıca, biz bu sembollerin kurallarını sistematik olarak
bizden sonraki kuşaklara aktarma durumundayız. Dolayısıyla, bizler sembolleri
oluşturmayı, kazanmayı ve kullanmayı öğrenmek zorundayız. Bu da aslında
eğitimin temelini (kalbini) oluşturmaktadır (Geertz, 1983, s.25).

13.


Eğitim süreci genel olarak insanlığın dünyada bilgiyi yorumlamak için üretme,
kazanma, aktarma (kültürleme) ve buna dayalı olarak davranma süreci olarak da
tanımlanabilir (Levinson, 2000, s.6). Etkili eğitim, bireyin çevresine sürekli uyum
sağlaması ve varlığını sürdürmesi için gerekli koşulları oluşturmasını
sağlayabilmesidir. Böylece hem birey kendi varlığını hem de toplumlar varlıklarını
sürdürebilir.
Eğitimin iki temel özelliği bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, eğitim bireylerin
toplumun değerlerine, normlarına ve kurumlarına uyumlarını sağlayarak
toplumsallaşmalarını ve okullar aracılığıyla ulusal değerlerin genç kuşaklara
aktarılmasını sağlar. ‹kincisi ise, eğitim bireylerin araştırmacı ve sorgulayıcı olarak
yetiştirilmelerini sağlar. Bu durumda bireyler geçmişin değerlerini aynen alıp kabul
etmek zorunda değildir. Birey toplumsal değerleri sorgulayabilir. Böylece eğitim ve
okullar kültür ve değerlerin aktarılmasını sağlarken onların istenmeyenlerini de
değiştirme olanağına sahiptir (Eskicumalı, 2003, s.27). Eğitim bir yandan toplumun
kurallarına uyan bireyler yetiştirirken diğer yandan özgür ve kendi haklarını koruyan
bireyler yetiştirir. Bu farklı amaçlar eğitime birbiriyle çelişen roller yüklemektedir.

14.

BiR TOPLUMSAL KURUM OLARAK
EĞİTİM
Toplumun sahip olduğu kültürel birikimi gelecek kuşaklara aktarma, toplumca istenen
davranışları öğrencilere kendi yaşantıları yolu ile kazandırma, öğrencileri gelecekte toplum
içerisinde üstlenecekleri rollere hazırlama, bireyleri geliştirerek gerçek yaşamlarında
karşılaşabilecekleri sorunlara daha geniş bakış açısıyla çözüm getirebilme, eğitim kurumlarının
gerçekleştirdikleri süreçler olarak ön plana çıkmaktadır (Balcı, 2005, s.45). Eğitim kurumları,
toplumu oluşturan bireylere sosyal düzeni koruma, sosyal değişmeye uyum sağlama, eleştirel
düşünme, yaratıcılık ve bilimsel düşünme becerilerini kazandırmaktadır (Yanıklar, 2007,
s.121).
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin (Bit) hızlı gelişim süreciyle birlikte, bilgi birikiminde meydana
gelen artış, “bilgi birikiminin toplumsal yayılımı ve paylaşımı” ve “mesleki uzmanlaşmayı”
günümüzün en temel kavramları olarak ön plana çıkarmıştır. Bu çerçevede bireylerin gelecek
için belirlenen eğitim hedefleri paralelinde, programlı ve planlı bir şekilde yetiştirilmesi ve
toplumsal değişim ve gelişim sürecine uyum sağlayabilmeleri ancak eğitim kurumları
aracılığıyla gerçekleşmektedir (Fidan ve Erden, 2001, s.47). Eğitim kurumu, toplumsal değişim
sürecinde bireylerin bu sürece uyum sağlama becerisini geliştirmenin yanında da çeşitli
toplumsal görevler üstlenmiştir.

15.


Yeni Bilgilerin Üretilmesi: Eğitim kurumları, bilgi ve iletişim teknolojilerinin (Bit)
gelişmesiyle birlikte toplumsal yaşamın düzenlenmesi için yeni bilgiler üretmek
durumundadır.
Üretilen Yeni Bilgilerin Toplum Geneline Yayılması: Eğitim kurumları, bilimsel
araştırma bulguları çerçevesinde üretilen yeni bilgileri toplum geneline
yaymaktadır. Yeni bilgilerin toplum genelinde paylaşılması, toplumsal değişimin
temel çıkış noktasını oluşturmaktadır.
Yeni Değerlerin Geliştirilmesi: Eğitim kurumları, toplumların sahip oldukları kültürel
değerleri yeni kuşaklara aktarma sürecinde değerleri geliştirir, mevcut gelişim
düzeyine uyumlu hale getirir.
Topluma Yardımcı Olmak: Eğitim kurumları sadece eğitim kurumlarına devam eden
bireylerin değil, eğitim kurumlarından yararlanamayan bireylerin de toplumsal
değişim sürecinde ortaya çıkan eğitim gereksinmelerini karşılamak amacıyla çeşitli
etkinlikler yapmaktadır.

16.

Çeşitleri
• Örgün Eğitim: Okullarda yapılan eğitim. Planı
ve programlıdır.
• Yaygın Eğitim: Örgün Eğitim gibi planlı ve
programlıdır. Her yaş kademesine açıktır.
Şartlarından dolayı örgün eğitime katılamamış
kişler için gereklidir. Meslike eğitimde bu
kategori de yer alır.
• Doğal Eğitim: Yaşam dngüsü içerisinde
raslantısal olarak gerçekleşir. Aile, arkadaş
grubu...vs.

17.

• Herhangi bir ülkede, eğitim sistemi
oluşturulurken, en yaygın şekilde, temelde
bireyin eğitim hakkını güvenceye alan, eğitim
sisteminin kendi içindeki sorunlarını
çözümleyici nitelikler taşıyan, buna bağlı
olarak, toplumun gelişme dinamiklerini de göz
önünde bulunduran yapıların oluşturulması
beklenir.

18.

Eğitim Sosyolojisi
İnsanlar niçin okullar kurarlar?
Niçin eğitime bu kadar para ve zaman harcarlar?
Okullar ne yapar? (sosyalleştirme, iş-meslek,
politik, dini veya ideolojik biçimlendirme,
kültürel gelişim, bilginin genç beyinlere ekilmesi
dikilmesi ve orada büyütülmesi…)

19.

Eğitim Sosyolojisi
• Toplumsal bir kurum olan eğitim kurumuyla, diğer
toplumsal kurumlar arasında çift yönlü bir etkileşim
vardır. Eğitim kurumu, kazandırdığı yeterlikler ve
davranışlarla yetiştirdiği bireyler aracılığıyla toplumsal
kurumları ve toplumsal ilişkileri yönlendirirken,
toplumun diğer kurumları da eğitim kurumunun
programlarını, yapısını ve işleyişini etkilemektedir.
Ayrıca eğitim kurumu, din, ekonomi, politika ve aile
kurumlarını etkilediği ölçüde, bu kurumlardan da
etkilenmektedir.

20.

• Toplumların sahip oldukları kültürel birikimin gelecek
kuşaklara aktarılması, toplumca istenen davranışların
öğrencilere kendi yaşantıları yolu ile kazandırılması,
öğrencileri gelecekte toplum içerisinde oynayacakları
rollere hazırlama, bireyleri geliştirerek gerçek
yaşamlarında karşılaşabilecekleri sorunlara daha
geniş bakış açılarıyla çözüm getirebilme, eğitim
kurumlarının gerçekleştirdikleri süreçler olarak ön
plana çıkmaktadır.

21.

EĞİTİM SOSYOLOJİSİNİN KONUSU
Eğitim kuram ve politikalarının oluşumuna kaynaklık eden toplumsal etmenleri
inceleme
Eğitim – Toplumsal yapı ilişkilerini inceleme
– Toplunun nüfusu
– Ekonomisi
– Siyasal yapı ve düzeni
– Toplumsal tabaka ve sınıflar vb.






Eğitim kurumlarının yapı ve işleyişini inceleme
Okulun yapısı
İşleyişi
Okul – çevre ilişkileri
Okulun rolü
Toplumun değerlerinin okulu etkileyişi
Okulun toplumsal değerleri gençlere aktarması vb.

22.

Toplumsal karakterlerin okulun işleyişine etkisini inceleme
– Öğretmen – yönetici – veli – öğrenci ilişkileri
– Okul disiplini
– Öğrencilerin toplumsal etkinlikleri
– Öğrenci grupları vb.
Okulun Eğitim – Öğretim etkinlikleri üzerindeki çevre etkilerini inceleme
– Öğrencinin yaş grubu,
– Cinsiyeti
– Aile çevresi,
– Kültürel, etnik ve dinsel gruplar,
– Sosyal sınıflar,
– Sosyo – kültürel etmenler vb.

23.

Eğitim- Toplum İlişkisi
• Eğitim kurumları, toplumu oluşturan bireylere
sosyal düzeni koruma, sosyal değişmeye uyum
sağlama, eleştirel düşünme, yaratıcılık ve
bilimsel düşünme becerilerin kazandırmaktadır.

24.

- Eğitim olgusu temel olarak toplumsaldır.
- Her toplumda farklıdır.
- Eğitim sistemi toplumun ihtiyaç duyduğu
gereksinimlere göre şekillenen toplumsal bir
olgudur.
- Eğitimin esas amacı genç kuşağın
toplumsallaştırılmasıdır.

25.

Eğitimin Önemi
• İletişim ve bilgi teknolojilerinin hızlı gelişim süreciyle
birlikte, bilgi birikiminde meydana gelen artış, bilgi
birikiminin toplumsal yayılımı ve paylaşımı ve mesleki
uzmanlaşma günümüzün en temel kavramları olarak
ön plana çıkarmıştır.
• Bu çerçevede bireylerin gelecek için belirlenen eğitim
hedefleri paralelinde, programlı ve planlı bir şekilde
yetiştirilmesi ve toplumsal değişim ve gelişim
sürecine uyum sağlayabilmeleri ancak eğitim
kurumları aracılığıyla gerçekleşmektedir.

26.

Temel Görevleri
• Yeni Bilgilerin Üretilmesi: Eğitim kurumları, iletişim
ve bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte toplumsal
yaşayışın düzenlenmesi için yeni bilgiler üretmek
durumundadır.
• Üretilen Yeni Bilgilerin Toplum Geneline Yayılması:
Eğitim kurumları, bilimsel araştırma bulguları
çerçevesinde üretilen yeni bilgileri toplum geneline
yaymaktadır. Yeni bilgilerin toplum genelinde
paylaşılması, toplumsal değişimin temel çıkış
noktasını oluşturmaktadır.

27.

Temel Görevleri
• Yeni Değerlerin Geliştirilmesi: Eğitim kurumları,
toplumların sahip oldukları kültürel değerleri yeni
kuşaklara aktarma sürecinde, değerleri geliştirerek,
mevcut gelişim düzeyine uyumlu hale getirerek
aktarır.
• Topluma Yardımcı Olmak: Eğitim kurumları sadece
eğitim kurumlarına devam eden bireylerin değil,
eğitim kurumlarından yararlanamayan bireylerin de
toplumsal değişim sürecinde ortaya çıkan eğitim
gereksinimlerini karşılamak amacıyla çeşitli etkinlikler
yapmaktadır.

28.

Eğitiminin İşlevleri
• Eğitim kurumlarının toplumsal değişime yönelik
üstlendiği görevlerin yanında, toplumun ve bireylerin
gelişimi açısından da bazı işlevlere sahiptir:
- Eğitimin Bireyi Toplumsallaştırma İşlevi:
Toplumsallaşma sürecinde bireyler üyesi oldukları
toplumun kuralları, değerleri ve inançlarını öğrenir,
toplumsal süreçlere katılmaya ilişkin davranışlar
geliştirirler.

29.

Eğitiminin İşlevleri
• Kültürel birikimin ve insan ilişkilerinin yoğun olduğu
toplumlarda, bireylerin toplumsallaştırılması görevi büyük
ölçüde eğitim kurumlarınca yerine getirilmektedir. Eğitim
kurumları, bireylerin toplum içerisinde oynamaları
gereken rolleri bireylere öğretmektedirler.
• Zihinsel, bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı bireylerin
yetiştirilmesi, yetiştirilen bireylerin hızlı değişim ve
dönüşüm sürecine uyum sağlama becerilerinin
geliştirilmesi eğitim kurumunun temel görevleri
arasındadır

30.

Eğitiminin İşlevleri
• Eğitimin Toplumun Kültürel Mirasını Aktarma
İşlevi:
Toplumu bir arada tutan ve toplumun varlığını
sürdürmesini sağlayan en temel öğeler olan değer ve
normlar, toplum içerisinde yaşayan insanların benzer
davranışlar göstermesini sağlar. Bireyler kültürel
birikimi tüm özellikleriyle günlük yaşantılarında
benimseyemezler. Bu sebeple öğrencilerin gelişim
düzeylerine ve gereksinimlerine göre kültürel öğelerin
bireylere planlı ve programlı bir şekilde aktarılması
işlevini eğitim kurumları üstlenmiştir.

31.

Eğitiminin İşlevleri
• Eğitimin Toplumsal Kalkınma İşlevi: Eğitim
kurumları, yeni gelişen iletişim ve bilgi
teknolojilerine uyum sağlayabilecek bilgi ve
becerilerle donatılmış bireyler yetiştirerek,
ekonomik kalkınma sürecine katkı sağlayacak
nicelik ve nitelikte bireyler yetiştirerek,
toplumsal kalkınma işlevini yerine
getirmektedir.

32.

Eğitiminin İşlevleri
• Eğitimin Bireyi Geliştirme İşlevi: Eğitim
kurumları, bireylerin eğitim gereksinimlerini
karşılarken, bireylerin yaşadığı çevreyi ve
toplumu tanımasını, çevresinde bulunan doğal
kaynakları en etkili kullanarak temel
gereksinimlerini karşılamasını sağlamaktadır.

33.

Eğitiminin İşlevleri
• Eğitimin Siyasal İşlevi: Eğitim kurumlarının en
temel işlevlerinden birisi de, toplumun
gereksinim duyduğu yönetim ve siyaset
alanında görev yapacak olan liderlerin
yetiştirilmesidir. Eğitim kurumları, toplumun
kabul ettiği siyasi rejim doğrultusunda eğitim
öğretim süreçlerini yapılandırmaktadır.

34.

Toplumsallaşma
• Toplumsallaşma (sosyalleşme), en genel anlamıyla, bir kültürel
öğrenme süreci olarak tanımlanabilir. Diğer bir ifadeyle
toplumsallaşma bireylerin içinde doğdukları toplumun sosyal
ve kültürel değerlerini, gelenek ve göreneklerini, rol ve
davranışlarını ve bilgi birikimini öğrenme sürecidir.
Toplumsallaşma ilk önce ailede başlar. Daha sonra yakın
akraba çevresi, akran grupları, okul, çalışma yaşamı gibi
süreçlerden geçerek bireyin yaşamı sona erene kadar devam
eder. Ancak bu öğrenim süreci yalnızca toplumdan bireye
yönelik olan tek yönlü bir toplumsallaşma olarak
görülmemelidir.

35.

Toplumsal Statü
Toplumsal yaşamda bireyler yalnızca ekonomik açıdan değil; aynı zamanda siyasi güç, eğitim,
mesleki konum, saygınlık, itibar, onur ve prestij açısından da farklılaşmaktadırlar. Bu
farklılaşma bireylerin farklı toplumsal statülere sahip olmalarından kaynaklanmaktadır.
Toplumsal statü verilmiş ve kazanılmış statü olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Verilmiş statü: Bireylerin herhangi bir çabası olmaksızın doğumdan itibaren kendilerine
atfedilmiş sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal konumlara verilen genel addır. Bireylerin
kendilerine doğuştan itibaren verilmiş olan belli statüleri yaşamları boyunca değiştirebilmeleri
genellikle çok zor kimi durumlarda ise imkânsızdı r. Örneğin; zenci olmak, kadın olmak, çocuk
olmak ve yaşlı olmak gibi toplumsal konumlar, verilmiş statülere birer örnektirler. Bireylere
doğuştan verilen statüler; bireylerin rol ve davranışlarını etkilemekte ve toplumsal
konumlarının oluşmasında son derece önemli bir rol oynamaktadır.
Kazanılmış Statü: Toplumsal yaşamda sahip olduğumuz statülerin bir bölümü sonradan
kazanılmaktadır. Bireylerin kendi çabaları, becerileri, yetenekleri ve başarıları ile elde ettikleri
toplumsal konumlara kazanılmış statü adı verilmektedir. Kısaca belirtmek gerekirse kazanılmış
statü bireylerin kendi çabaları sonucunda elde ettikleri toplumsal konumlara ilişkin kullanılan
bir kavramdır. Örneğin; kırsal kesimde çiftçi bir ailenin çocuğunun okuyarak öğretmen olması,
bir fabrikaya mühendis olarak giren bir bireyin yönetici veya müdür olması

36.

Toplumsal Hareketlilik
Toplumsal hareketlilik çok genel anlamda, bir toplumdaki bireylerin ve/veya grupların sosyal
ve ekonomik konumlarını değiştirmelerine verilen genel bir addır. Toplumsal hareketlilik yatay
ve dikey olmak üzere ikiye ayrılır.
Yatay hareketlilik: Bireylerin ya da grupların benzer sosyal ve ekonomik konumlar, arasındaki
hareketliliğine yatay hareketlilik denilmektedir. Diğer bir ifadeyle yatay hareketlilik, bireylerin
ya da grupların toplumsal statü, saygınlık ve gelir açısından bir toplumsal konumdan yine
benzer bir başka konuma geçmesi demektir. Bu bağlamda marangoz atölyesinde çalışan bir
işçinin başka bir fabrikada yine işçi olarak çalışmaya başlaması ya da bir bireyin işlettiği bakkal
dükkânını kapatarak onun yerine bir kasap dükkânı işletmeye başlaması yatay hareketliliğe
birer örnek olarak verilebilir.
Dikey hareketlilik: Bu kavram da, bireylerin ya da grupların farklı sosyal ve ekonomik
konumlar arasındaki hareketliliğini ifade etmede kullanılmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse
dikey hareketlilik bireylerin ya da grupların toplumsal statü, saygınlık ve gelir açısından daha
aşağıdaki veya daha yukarıdaki bir toplumsal konuma geçmeleri demektir. Bu bağlamda, dikey
hareketlilik yukarı doğru olabileceği gibi aşağı doğru da olabilir. Yukarıya ve aşağıya doğru olan
hareketliliği örneklerle açmaya çalışalım. Fabrikada işçi olarak çalışan bir bireyin aynı ya da
başka bir iş yerinde şef olarak çalışmaya başlaması ya da bakkal dükkânı işleten bir bireyin bir
süpermarket işletmeye başlaması yukarı doğru hareketliliğe birer örnek olarak verilebilir.

37.

İşlevselci Yaklaşımlar
• İşlevselci yaklaşım, toplumun alt sistem biçiminde tanımlanan parçalardan
oluştuğunu öne sürer. Toplumların; üyelerinin ancak ortak algı ve değerleri
paylaştıkça birlik ve bütünlük oluşturabileceğini savunur (Tezcan, 2006,
s.110). Konsensüs (uzlaşı) kuramları olarak da adlandırılan bu yaklaşımların
temel kavramları; yapı ve işlev, bütünleşme, istikrar ve uzlaşma yani
anlaşmadır (Tezcan, 1996, ss.20-21). İşlevselci yaklaşımda toplumun farklı
yapı ve işlevlere sahip öğelerden oluştuğu ve her bir parçanın topluma ve
diğer yapılara işlevler ürettiği kabul edilir.

38.

• Her parçanın işlevini yerine getirmesi üst sistemin istendik biçimde
çalışmasına olanak verir (Hess ve diğerleri, 1982, ss.14-15). Örneğin,
eğitim kurumlarının topluma sunduğu işlevler; öğretmenlerin oluşturduğu
bir yapının ürettiği hizmetler; yönetici, memur hizmetlilerin oluşturduğu
yapının ürettiği hizmetler ve mali yapının ürettiği hizmetlerin işlevsel
olarak bir bütünlük ve uyum içinde çalışmasıyla gerçekleşir.
• İşlevselci yaklaşımların eğitimin işlevlerine ilişkin görüşleri genelde iki
grupta toplanmaktadır: Birinci grup, açık işlevler; ikinci grup ise kapalı
(gizil) işlevlerdir. İşlevselci yaklaşımlara göre eğitimim açık işlevleri; bilginin
aktarılması ve statü dağıtılması (Schaefer, 2003, s.404), iş ve meslek
edindirme (iş kapısı açma) (Thio, 1984, s.342) biçiminde özetlenebilir.
Eğitimin kapalı işlevleri ise kültür aktarımı, toplumsal ve politik
bütünleşmenin düzenlenmesi, toplumsal kontrolün sağlanması,
farklılıkların kaynaştırılması ve düzenli kontrollü bir değişimin
oluşturulmasıdır (Henslin, 1996, ss.325-326).

39.

Durkheim
- Eğitimde bilimsel metodoloji gereklidir.
- Toplumdaki düzensiz durumun eğitimle
engellenebileceğini söyler.
- Çocuk eğitim sayesinde toplumsallaşır ve
dayanışma duygusuna sahip olur.
- Eğitim toplumsal uyumu ve birliği geliştiren
önemli kurumlardandır.

40.

Çatışmacı Yaklaşımlar
• Çatışmacı yaklaşımlar, “toplumlar; ekonomik güç, meslek ve
görev gibi değişkenlerin tanımladığı toplumsal sınışardan
oluşur” sayıltısına dayanır. Bu yaklaşımlar, toplumsal değişimin
kaçınılmaz olduğu ve toplumsal sınışar içinde sürekli bir
çatışmanın bulunduğu savındadır (Gelles ve Levine, 1995,
s.70). Çatışmacı yaklaşımlar, alan yazında Marksçı yaklaşımlar
olarak da bilinir. Ancak, bu gruptaki yaklaşımların sadece
Marksçı yaklaşım biçiminde ele alınması bir eksikliktir.
Toplumbiliminin tarihsel gelişimine bakıldığında, çatışmacı
yaklaşımlarda Marksçı yaklaşım dışında farklı anlayışlar
bulunmaktadır.

41.

• Öncelikle eğitim toplumsal egemen sınıf ya da sınıfların ideoloji aktarım
aracıdır. Bu doğrultuda, her eğitim sisteminin örtük (saklı) amaçları
bulunur. Eğitim sürecinde, toplumsal eşitsizlikler yeniden üretilmektedir.
Bu yaklaşımda eğitim, büyük ölçüde bireylerin ebeveynlerinden ya da
içinde bulundukları toplumsal sınıftan kaynaklanan sosyo ekonomik
statülerini devam ettirmelerini sağlar; ancak toplumsal hareketliliğe
yönelik etkili bir işlev görmeyebilir. İşlevselci yaklaşım gibi bu yaklaşım da
eğitimin statü dağıtım işlevi gördüğünü ileri sürmektedir. Eğitim bireyleri
yarıştırarak belirli sosyal katmanlara dağıtma işlevi görmektedir (Schaefer,
2003, ss.407-408). Bu yaklaşıma göre eğitimin başlıca amaçları, üretken iş
gücü, verimli ve etkili sermaye yaratılması ve sosyo-politik kontrolün
sağlanmasıdır (Zanden,1990, ss.304-305).

42.

Etkileşimsel Yaklaşımlar
• Genelde bireyin davranış kalıplarının çevresiyle etkileşiminin ürünü olduğu
savına dayanır. Semboller ve sembollere verilen anlamlar insan yaşamında
önemlidir. İnsanlar çevrelerindeki nesnelere verdikleri anlama göre
davranışta bulunur. Herhangi bir durumda duruma anlam vermek için
“insanlar kendi içinde konuşur” ve ona göre nasıl hareket edeceğine karar
verir (Popenoe, 1991, s.108; Zanden, 1990, ss.55-56). Eğitim alanında
sembolik etkileşimsel yaklaşım adıyla bilinen yaklaşımın temel sayıtlıları şu
biçimde sıralanabilir (Gelles ve Levine, 1995, s.70; Tezcan, 1996, s.24):
Nesneye verdiğimiz anlam, toplumsal etkileşimin ürünüdür.
Toplumsal yapı, toplumsal etkileşimin ürünüdür.
Toplumsal yaşam, aktörlerin rollerini nasıl yorumladıklarına bağlıdır.
Değişim, bireylerin toplumsal gidişe uyum sağlamaya yönelik ve doğaçlama
davranışlarıyla gelişir.
Bir kültürü paylaşan bireyler, benzer durumlarda genellikle benzer beklentilere,
benzer toplumsallaşma deneyimlerine sahiptir.

43.

• Eğitimin örtük (saklı-gizil) bir programı vardır.
• Okullarda, öğretim programının temel
akademik amaçları dışında değer, norm, inanç
ve tutumlar öğretilir.
• Öğretmenler beklentilerini öğrencilere
sezdirerek, öğrencilerini kendi beklentilerine
göre toplumsallaştırır.

44.

Weber
• Eğitim bireyleri özel bir yaşam biçimine
hazırlayan bir farklılaşma kurumudur.
• Eğitim kurumları gelecekte toplum için yüskek
derecede eğitilmiş uzmanlar yetiştirecektir.
• Eğitim, bireyin toplumsal yapıdaki konumu
bakımından ileride dolduracağı konuma
hazırlamaktır.

45.

Okullar ne yapmallı?
Öğrencilerin çok yönlü akademik başarısını gerçekleştirmeli,
İşbirliğine dayalı çalışma alışkanlıkları kazandırmalı,
Toplumun sahip olduğu insani değerleri kazandırmalı,
Öğrencilerin kendilerini gerçekleştirmelerini sağlamalı,
Öğrencilerin kendilerine güvenlerini güçlendirmeli,
Öğrencilerin kendi yeteneklerini keşfetmelerini sağlamalı,
Öğrencilerde merak ve heyecan uyandırmalı,
Dayanışma ve yardımlaşma değerlerini kazandırmalı,
Farklılıklar içinde birlikte yaşamayı öğretmelidir.

46.

Türkiye
• Türkiye’de de eğitim sistemi örgün eğitim ve
yaygın eğitim olarak iki başlık altında ele
alınmaktadır. Örgün eğitim, okulöncesi eğitim,
ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim
kurumlarını kapsar. Yaygın eğitimde, genel
veya mesleki eğitim eksikliklerini gidermek
isteyen kişilerin gönüllü katılımı söz konusudur.

47.

Türkiye’de Eğitim
• TÜİK'in Nisan 2013 eğitim verilerine göre
Türkiye'de 15 yaş ve üzeri okuma yazma
bilmeyenlerin oranı yüzde 5.08 olurken, 'en
okur yazar il' sıralamasında birinci Antalya
oldu. 2'nci sırada Tekirdağ, 3'üncü sırada ise
İzmir yer aldı. 'En okumaz yazmaz' üç il ise
sırasıyla Şanlıurfa, Mardin ve Şırnak oldu.

48.

Türkiye’de Eğitim
• Okuma yazma bilmeyen 2 milyon 784 bin 257 (yüzde 5),
okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen 3 milyon 784 bin
667 (yüzde 7) insanımız var. İlkokul mezunu sayımız; 15 milyon
220 bin 28 (yüzde 28). İlköğretim diplomasına sahip olanların
sayısı 11 milyon 617 bin 159 (yüzde 21). 2 milyon 849 bin 999
(yüzde 5) ortaokul veya dengi okul mezunumuz, 12 milyon 96
bin 830 (yüzde 22) lise veya dengi okul mezunumuz var.
Yüksekokul veya fakülte mezunlarının sayısı 5 milyon 913 bin
187 (yüzde 11) , Yüksek lisans mezunu 416 bin 741 (yüzde 1),
doktora mezunu ise 122 bin 619.

49.

Türkiye’de Eğitim
• 6-13 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı 10 bin
de 3 (%0.03)
• 14-17 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı binde 2
(%0.22)
• 18-21 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 1
(%1.03)
• 22-24 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde
1.7 (%1.70)
• 60-64 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde
12 (%11.99)
• 65 yaş ver üzeri gruplarda okuma yazma bilmeyenlerin oranı
yüzde 25.3 (%25.37)

50.

• İşgücünün hızla küreselleştiği, üretimin çok coğrafyalı bir yapıya dönüştüğü
21. Yüzyıl ekonomisinde bir ülkenin eğitim sistemi yalnızca ülke içi verilerle
değerlendirilemez. Rekabetin küresel olduğu yeni yüzyılın performans
standardının da küresel olması zorunludur. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak,
ekonominin itici gücünün nitelikli ve eğitimli işgücü olduğunun altını çizen
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), eğitim sistemlerini
değerlendirmek amacıyla uluslararası bir eğitim performans endeksi
geliştirmiştir. Kısa adıyla PISA (The Programme for International Student
Assessment) olarak anılan Uluslar arası Öğrenci Değerlendirme Programı
eğitim çıktılarını, örneklem bazlı verilerle değerlendirmektedir.
Günümüzde PISA en güvenilir uluslararası eğitim sistemleri performans
değerlendirme indeksi olarak kabul edilmektedir.

51.


PISA'da matematik alanında soruların zorluk derecesine göre, "1. Düzey Altı Düzey 6" arasında 7 yeterlik düzeyi belirlenmiştir. En basit sorulara dahi cevap
veremeyen öğrenciler 1. düzey altı grubunda sınıflandırılırken, en karmaşık ve zor
olan soruları yapabilen öğrenciler 6. düzeydedirler. Ülkemizde öğrencilerin
yoğunlaştığı 2. düzey ve altındaki grupta, öğrenciler doğrudan çıkarım yapmaktan
başka bir beceriye gerek olmayan bir bağlamda ifade edilmiş olan soruları,
durumları tanıyabilir ve yorumlayabilirler. Bu öğrenciler, tek bir kaynaktan gerekli
bilgiyi elde edebilir ve basit görselleri kullanabilir.
• Türkiye'de ise öğrencilerin %67,5'i 2. düzey ve altında becerilere sahiptir.
Türkiye'de öğrencilerin sadece %1,2'si en üst düzey olan 6. düzeyde performans
gösterebilmiştir. Türkiye'de yoğunluk 1. ve 2. düzey seviyesindedir. OECD
ortalamasında, en fazla yoğunluk 2. ve 3. düzeyde toplanmıştır (%22,5 ve %23,7).
Türkiye'de 1. düzey altı ve 1. düzeyde yer alan öğrencilerin yüzdesi, OECD
ortalamasının çok üstündedir (sırasıyla %7,5 puan ve %11,5 puan fark). ŞangayÇin'deki öğrencilerinin sadece %0,8'i 1. düzey altında ve %2,9'u 1. düzeyde yer
almıştır.

52.

PISA Nedir?
• PISA nedir?
Açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” olan
PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından
üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin
kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir
araştırma projesidir.
• PISA Projesi’nin amacı nedir?
PISA’nın temel amacı, gençlerimizi daha iyi tanımak; onların
öğrenme isteklerini, derslerdeki performanslarını ve öğrenme
ortamları ile ilgili tercihlerini daha açık bir biçimde ortaya
koymaktır.

53.

54.

55.

• PISA Projesi neyi ölçmektedir?
PISA Projesi’nde zorunlu eğitimin sonunda
örgün eğitime devam eden 15 yaş grubundaki
öğrencilerin; Matematik okuryazarlığı, Fen
Bilimleri okuryazarlığı ve Okuma Becerileri
konu alanlarının dışında, öğrencilerin
motivasyonları, kendileri hakkındaki görüşleri,
öğrenme biçimleri, okul ortamları ve aileleri ile
ilgili veriler toplanmaktadır.

56.


PISA'da fen alanında öğrencilerden bilimsel soruları tanımlamaları, bilimsel olguları
açıklamaları ve bilimsel verileri kullanmaları istenmektedir. Bu becerilere ne oranda sahip
olunduğunu görmek için, matematik alanında olduğu gibi 7 yeterlik düzeyi belirlenmiştir. En
karmaşık ve zor olan görevleri yapabilen öğrenciler 6. düzeydedirler.
PISA 2012'de fen alanında birinci sırada yer alan Şangay- Çin'de öğrencilerin %4,2'si 6.
düzeyde ve %23'ü 5. düzeyde becerilere sahipken, OECD ortalaması sırasıyla %1,2 ve %7,2'dir.
Türkiye'nin PISA 2012'deki belki de en çarpıcı sonuçlarından birisi, %0 (sıfır) öğrencisinin 6.
düzeyde olmasıdır. Türkiye'de örneklem grubu içinde Fen ve Anadolu liselerinde okuyan
öğrenciler olmasına rağmen, fen alanında zorluk seviyesi 6. düzeyde yer alan sorulara yanıt
verebilen öğrencilerin oranı %0'dır.
Fen alanında öğrencilerin büyük yüzdesi (%35,4) 2. düzeyde, yani en temel yeterlik
seviyesinde başarı gösterebilmişlerdir. Matematik alanında olduğu gibi, fen alanında da
öğrencilerin yarıdan fazlası (%61,7) 2. düzey ve altında becerilere sahiptir.

57.


PISA'da okuma becerisi alanına yönelik 7 yeterlik düzeyi belirlenmiştir. 6. düzeydeki maddeleri
doğru yanıtlayabilen öğrenciler, metnin içerisinde açıkça ifade edilmemiş kavramlarla başa
çıkabilir ve soyut kavramları yorumlayabilirler. Birçok kriteri ve değişkeni göz önünde
bulundurarak metinde yer alan bilgilerin ötesinde, eleştirel değerlendirmeler yapabilir,
çıkarımlarda bulunabilir ya da hipotezlere ulaşabilirler. 1b düzeyinde başarı gösterebilen
öğrenciler, hikaye ya da basit bir liste gibi aşina olduğu bir bağlam ya da konu hakkında
yazılmış kısa, basit ve çoğunlukla bir görselle desteklenen bir metnin içinde, açıkça ifade
edilmiş bir bilgiyi bulabilir. 1a düzeyindeki öğrenciler ise ek olarak, açıkça ifade edilen bir ya da
daha fazla bağımsız bilgiyi metinde bulabilir, aşina olduğu bir konu hakkında yazılmış bir
metnin ana fikrini ve yazarın amacını anlayabilir veya metindeki bir bilgi ile yaygın olarak
bilinen günlük bilgi arasında ilişki kurabilir.
Okuma becerisi alanında, diğer iki alanda olduğu gibi birinci sırada yer alan Şangay-Çin'de
öğrencilerin %3,8'i 6. düzeyde ve %21,3'ü 5. düzeyde yer alırken, Türkiye'de öğrencilerin
sadece %0,3'ü 6. düzeyde ve %4,1'i 5. düzeyde yer alabilmiştir ki bu oranlar, OECD
ortalamasının altındadır. Diğer iki alanda olduğu gibi, okuma becerisi alanında da Türkiye'deki
öğrencilerin yarısından fazlası (%52,5) 2. Düzey ve altında becerilere sahiptir.

58.

• Şangay bölgesi, Singapur, Hong Kong ve Kore PISA genel
ortalamada ilk sıralarda yer alıyor.
• Türkiye PISA 2012’de toplam 65 ülke arasında genel
ortalamada 45. sırada.
• Matematik’te 44. Sırada
• Okuma – Anlama Becerilerinde 42. Sırada
• Fen Bilgisi’nde ise 43. Sırada yer almakta.
• Türkiye hem genel ortalamada hem de alan testlerinin
tamamında OECD ortalamasının oldukça altında.
• Yunanistan, Slovenya, İsrail ve Rusya gibi ülkelerin ise
gerisindeyiz. Endonezya, Ürdün ve Kazakistan’ın da aralarında
yer aldığı pek çok Ortadoğu ve Asya ülkesinin önündeyiz.
English     Русский Rules